BOHEMIAN RHAPSODY
İnsan açık ara en
sevdiği müzik grubu hakkında bir film çekilirse buna nasıl yaklaşabilir ki ?
Bohemian Rhapsody, şahsen ilk açıklandığı 2010 yılından beri heyecanla
beklediğim, fırtınalı bir çekim süreci (çekim sırasında bile değişen yönetmeniyle)
ile hayranlarını hop oturup hop kaldıran bir proje oldu.
Başlarda Freddie
Mercury’yi, komedyenliğini genelde beğendiğim ama bu role gitmeyeceğini
düşündüğüm S.Baron Cohen (Borat), sonra da Ben Whishaw’un ( J.Bond’daki Q)
canlandıracağı açıklanmıştı. Neyse ki, sonunda rol sanki Fredde’yi oynamak için
doğmuş gibi duran Mısır asıllı ABD’li actor Rami Malek’e (Mr. Robot) verildi.
Benim gibi hardcore
Queen hayranlarından bazılarını rahatsız eden bazı küçük kronolojik
değişiklikler yapılmış. Ben ise bunları filmin zirve noktası olan finalindeki
Live Aid konserine ulaşan yerinde çizilmiş bir rota olarak gördüğüm için
üzerinde çok durmadım. Film, tüm zamanların en iyi Müzisyen Biopic’i olmuş.
Film, daha ortaya
çıkmadan haksız karalama kampanyalarıyla yıpratılmaya çalışıldığı gibi
Freddie’nin gay ilişkilerinin üzerini örtüyor da değil. Sadece üne yolculuğunun
başında daha Farrouk Bulsara (Zerdüşt bir Hintlidir Freddie) iken sevgilisi, cinsel
tercihlerinin değişmesi ile de dostu olarak yanında kalan Mary Austin ile olan
girift ilişkisini anlamayacak kapasitede olanların uydurmalarıymış bunlar. Freddie
Mercury’nin 1970 lerin ortasından itibaren erkeklerle ilişkiye girdiği filmde
veriliyor.
Bu arada Freddie, ailesi,
Queen grubundan arkadaşları, evinin biricik sahipleri olan kedileri, öldüğünde
5 kedisi ile beraber yanında olan son sevgilisi Jim Hutton ve öldükten sonra
mirasının çoğunu bıraktığı Mary Austin dışında (küllerinin olduğu yeri bilen
tek insan) kimseye aşk ile bağlanmadı. Tam bir haz insanıydı. Bildiği gibi
yaşadı, bedelini ödedi. Onmilyonlarca hayranını boynu bükük bırakıp daha 45
yaşında arkasında dev bir efsane, erişilmez bir kültür mirası bırakarak 1991’de
öldü.
Parasızlıktan mühendis
babası ile beraber 3 asırlık bir kütükten yaptıkları Red Special gitarı ile
ünlenen (yıllar sonra NASA ile bile çalışmalar yapacak olan astrofizik mezunu)
Brian May’I canlandıran İngilz aktör Gwilym Lee başta olmak üzere Queen grubunu
canlandıran aktörlerin gerçek müzisyenlere benzerlikleri şaşırtıcı.
Freddie Mercury’nin
dediği gibi Queen bir grup değil, bir aileydi. Filmde dramatizasyon ve gerilimi
biraz artırmak için ufak tartışmalar büyütülmüş ama hepsi daha once de yazdığım
gibi çoğu müzik otoritesi tarafından (bence de) tüm zamanların en muhteşem Rock
konseri performansı olan Queen’in 1985’teki Live Aid performansının seyirci
üzerinde etkisini artırmak amaçlı ve doğal sayılabilir.
Mutlaka vizyonda
iken gidin, beyazperdede izleyin. Freddie Mercury ve Queen’in stadyumlara bile
sığmayan ihtişamı bir TV ekranına sığmayacaktır. Filmi izledikten sonra da
QUEEN’in Live Aid 1985 gerçek performansını da mutlaka izleyin.
Eline sağlık 🙂
YanıtlaSil