BİR ASIRLIK
HAZİNELER – 1925’in EN İYİ 5 FİLMİ
1. 1. Potemkin
Zırhlısı (SSCB)
Bana göre dünya sinema tarihinin en iyi filmi olan Potemkin Zırhlısı
(Bronenosets Potyomkin) Sovyet sinema dehası Sergey Eisenstein’ın kurgu
anlayışını devrimci bir biçimde ortaya koyduğu bir başyapıttır.
Film, 1905’te Potemkin zırhlısındaki denizcilerin
isyanını anlatırken bireysel kahramanlardan çok kitlesel hareketin gücüne
odaklanır. Odessa Merdivenleri sahnesi, sinema tarihinin en çok analiz edilen
sekanslarından biridir,
Battleship Potemkin, sinemanın sanat olarak görülmeye başlanmasının en önemli kilometre
taşıdır. Müthiş tempolu kurgusuyla da çok dinamik bir filmdir.
2. 2. Altına Hücum
(ABD)
Sinemayı sinema yapan insan, sinemanın en büyük dehası saydığım Charlie
Chaplin’in The Gold Rush filmi, hem güldürür hem de insanlık dersi
verir.
Chaplin’in “Küçük Serseri” karakteri, Alaska’nın
dondurucu altın arama kamplarında yaşam mücadelesi verirken, trajedi ve
komediyi ustalıkla harmanlar.
Sinema tarihine geçmiş unutulmaz sahneler barındıran
film, Chaplin’in başyapıtlarından biridir.
3. Grev (SSCB)
Eisenstein’ın ilk uzun metrajlı filmi Strike
(Stachka), işçi sınıfının sömürülmesine karşı kolektif direnişi epik bir
anlatımla sahneye taşır.
Film, işçi sınıfının bilinçlenmesini yansıtır; bu
yönüyle devrimci sinemanın manifestosu gibidir.
Eisenstein, montajı sadece olayları birbirine bağlamak
için değil, fikirleri çarpıştırarak yeni anlamlar yaratmak için kullanır. Grev
kırıcıların saldırısı ile bir sığır kesiminin paralel kurgulanması gibi.
4. 4. Yedi Şans (ABD)
Buster Keaton’un Seven Chances filmi, hem
romantik bir komedi hem de fiziksel slapstick’in sınırlarını zorlayan bir
maceradır.
Filmde evlenirse büyük bir miras alacağını öğrenen
Keaton, yüzlerce gelin adayı tarafından kovalanırken zaman ve mekânla adeta
yarışır.
Keaton’un alamet-i farikası olan donuk yüz ifadesiyle
kaosun ortasında sergilediği dinginlik, filmin yüksek aksiyon temposunu mizahla
başarıyla birleştirir.
5. 5.Operadaki
Hayalet (ABD)
Rupert Julian’ın yönettiği The Phantom of the Opera, sinemada gotik
korkunun en güçlü erken temsilcilerindendir.
Binbir yüzlü adam lakaplı usta oyuncu Lon Chaney’nin
kendi makyajını yaparak yarattığı hayalet karakteri, dönemin seyircisini
dehşete düşürmüştür.
Film, yalnızca korku ögeleriyle değil, operanın
görkemli atmosferini ve bastırılmış tutkuların karanlık yüzünü de sahneye
taşır. Daha sonra defalarca sinemaya tekrar uyarlanmıştır.



















