14 Kasım 2021 Pazar


 


VENOM 2


Örümcek Adam çizgi roman evreninde Venom, uzayda geçen bir macera sonrası Örümcek Adam’ın bilmeden dünyaya taşıdığı bir simbiyottur (parazit). 


Venom’un ilk film için değiştirilen (2018’de Venom, Marvel/Disney’in kontrolünde olmadığı için) hikayesi kaldığı yerden devam ettiriliyor. Venom’un “oğlu” Carnage’ın seri katil Cletus Cassidy ile birleşerek yol açtığı carnage (katliam) ortamı anlatılıyor serinin bu ikinci filminde.


Her (devamı da gelecek) devam filminde olduğu gibi bu film de, bu dezavantajı sonuna kadar taşıyor. İlk filmin başarısına klasik Hollywood formülü (espri dozunu, kan-vahşet düzeyini artırmak) çerçevesinde yaklaşınca sonuç hayal kırıklığı oluyor.


Film, Venom ile birleşmiş Eddie Brock’un (Tom Hardy) ilk filmdeki kapitalist baron ile çatışması sonucu kaybettiği saygın gazetecilik kariyerine dönme çabaları ile başlıyor. Bunu sağlamak için de seri katil Cletus Cassidy (W.Harrelson) ile röportaj yapması gerekmektedir. Cassidy filmde daha sonra ortaya çıkacağı gibi kendini yakalattığı için Eddie’den nefret etmektedir. Hapishanede idamı beklerken bir yandan da Eddie ile akıl oyunları oynamaya başlar. 


Bu ziyaretlerden birinden Eddie’nin vücudunda misafir olarak yaşayan Venom ile temas ederek, Carnage olur ve idamı sırasında hapisten kaçarak katliama başlar. Çocukluk aşkı Shriek (N.Harris) ile de birleşerek daha ölümcül, daha dengesiz bir ikili oluştururlar.


Filmde işleyen tek ilişki Eddie ile Venom arasında ilginç bir şekilde. Eddie’nin umutsuz aşkı (Eddie/Venom simbiyotik ilişkisini kaldıramadığı için bir doktorla nişanlanan) Anne (M.Williams) ile olan kimyası yine çok zayıf.

Usta oyuncu Woody Harrelson’ın da gerek Carnage, gerek ise Eddie ile olan sahneleri yeterince etkileyici değil.


Motion-capture aktörlüğün (Gollum, Caesar, King Kong, vs) en büyük ustası olan yönetmen Andy Serkis, evrensel katil Venom’un Hollywoodvari törpülenen karakterini bir adım daha ileri götürüp, sit-comvari daha eğlenceli bir karakter yaratmış. 


Filmin tek artısı zaten ilk filme göre ikinci filmde Venom’un daha çok ön plana çıkması. Maalesef artık Disney kontrolünde olduğundan belki asla “olması gerektiği gibi“18+ bir Venom filmi olmayacak. Bu filmi de birkaç derece düşüren bu 13+ Venom filmi yapma saçmalığı zaten. 


Her zaman hatırlattığım gibi : Çizgi roman kültüründen uzaksanız, filmden de uzak durun. Filmin “Venom”u “Örümcek Adam evreni”ne bağlayacağını ima eden bir post-credit sahnesi var. 


SinemaDem pek de iyi seyirler dileyemiyor. 



19 Ekim 2021 Salı

 


EN İYİ  STEPHEN KING  FİLMLERİ




7. Doctor Sleep  (Doktor Uyku) – 2019 – M. Flanagan


The Shining’in devamı olan film yetişkin Dan Torrance’ın kötücül güçlere karşı verdiği mücadeleyi anlatıyor. 


39 yıl sonra gelen bu devam filmi ilk filmin iyi bir tamamlayıcısı oluyor. Drama ve gerilimin çok iyi bir sentezi yakalanmış.






6. The Green Mile  (Yeşil Yol) – 1999 – F. Darabont


King – Darabont iş birliğinin çok iyi sonuç veren bir örneği daha. 


1930’larda geçen bir Hz. İsa alegorisini dev boyutlardaki oyuncu Michael C. Duncan aracılığı ile anlatan fantastik bir hikaye. Tom Hanks’in idaresindeki idama mahkum suçlulardan sorumlu gardiyanların öyküsü anlatılıyor. 






5. Stand By Me  (Yanımda Kal) – 1986 – R. Reiner


“O” filminde korku sosu eklenerek anlatılan çocukluktan ergenliğe geçiş/büyüme hikayesinin bu sefer hafif komedi soslu dramatik öyküsü.


Yetişkinlikte hep burnumuzda tüten o “çocuk dostluğu”nun sıcacık anlatımı. 


Tüm çocuk oyuncular, yetişkinliklerinde de ünlerini belirli ölçüde devam ettirdiler. Genç yaşta uyuşturucu bağımlılığı yüzünden kendine yazık eden River Phoenix hariç.






4. The Mist  (Öldüren Sis) – 2007 – F. Darabont


King’in aynı adlı uzun öyküsünden uyarlanan film, King - Darabont ortaklığının çok verimli bir ürünü. 


Hem korkutucu, hem de çeşitli boyutlarda düşündürücü olan film; çok çarpıcı finali ile de uzun zaman zihninizde yer ediyor.

 





3. It  (O) - 2017 – A. Muschietti


Bin sayfanın üzerindeki bir kitabı nasıl sinemaya uyarlarsınız ? Tabii ki ikiye bölerek. 1990 TV mini serisi de iki bölüm olarak çekilmişti. Karakterlerin ergenlik dönemini anlatan ilk bölüm (tıpkı romandaki gibi) daha başarılı bir film. 2019’daki devam filmi yetenekli aktörlerine rağmen o etkiyi yaratamadı. 


It, beni sinemada korkutan son film oldu. Hem de kitabı iki kez okuduğum halde. Bu kadar iyi kotarılmış bir film işte karşımızdaki.






2. Shawshank Redemption  (Esaretin Bedeli) – 1994 – F. Darabont


Stephen King’in bir uzun öyküsünden uyarlanan film zaman içinde IMDb’nin en beğenilen filmler listesinin 1 numarası oldu. 


Bunda dostluğun en güzel örneklerinden birini veren Robbins - Freeman’in müthiş oyunculuklarının yanı sıra, çok etkili bir “mazlumun intikamı” temasının da payı çoktur.






1. The Shining  (Cinnet) – 1980 – Stanley Kubrick


Auteur yönetmen Kubrick’in kendi yorumunu katarak uyarladığı başyapıt. Bana göre kitabından daha iyi olan ender uyarlamalardan. King, aynı görüşü paylaşmadığı için hiçbir zaman filmi sahiplenmedi. 


Görselliği, yarattığı ürkütücü atmosferi ile bir psikolojik korku klasiği.



28 Eylül 2021 Salı

 


EN İYİ BOND FİLMLERİ



6. YOU ONLY LIVE TWICE (1967 / Lewis Gilbert)


Donald Pleasance, daha sonra başka aktörlerce de canlandırılacak olan Ernst Stavro Blofeld rolünde en mükemmel Bond kötü adamı performansını veriyor. Kucağında kedi seven kötü adam imajını yaratması bile yeter. 


Filmin değerlendirmemde daha yukarılarda olmasını engelleyen faktör, İskoç Connery’nin sarıya boyanmış bir yüz ve makyajla Japon rolü yapmaya çalışması olmuştur. Piranaları, hava savaşları ve muhteşem finali ile en iyi Bond filmi olabilirdi halbuki.



5. GOLDENEYE (1995 / Martin Campbell)


Yönetmen Martin Campbell’in Bond serisi ile yolunun ilk kesişmesi. 

Yıllardır bu rolün hayalini kuran Pierce Brosnan’ın da tutkusuyla iyi yazılıp, yönetilmiş tipik bir 90 lar aksiyonu. 


Bond’un patronu M rolünde bir kadını (rolü 7 filmde canlandıracak olan muhteşem “Dame” Judi Dench) oynatarak, gerekli bir devrim yapması da ayrı bir güzellik. Pierce Brosnan’ın dört Bond filminden maalesef tek iyi olanı. 



4. LICENCE TO KILL (1989 / John Glen)


James Bond, hiç bu kadar sert ve kişisel intikam peşinde koşan biri olmamıştı. Arkadaşı CIA ajanı (serinin demirbaşlarından) Felix Leiter öldürülünce uyuşturucu baronları ile kişisel bir savaşa giriyor. 


Nispeten düşük bütçe ile çekilen iki filmle Shakespeare oyunculuğunu karaktere çok iyi yediren Timothy Dalton, tadı damağımızda kalan bir Bond karakteri yarattı. Bond’u canlandıran tartışmasız en yetenekli aktördü.



3. CASINO ROYALE (2006 / Martin Campbell)


Martin Campbell 11 yıl sonra seriye geri döndü ve Bond serisinin yıldızını bir kez daha parlattı. 


Daniel Craig’in de tek iyi Bond filmi olan Casino Royale, muhteşem kötü adam tiplemesi (Le Chiffre) ile filme en büyük artıyı getiren Mads Mikkelsen’in de varlığı ile serinin aradığı yeni çıkış oldu.

 

 

2. FROM RUSSIA WITH LOVE (1963 / Terence Young)


İkinci Bond filmi, Connery’nin rolüne artık iyice oturduğu; çok iyi bir oyuncu kadrosu ile desteklenen bir Bond klasiği. Filmin bir bölümü de İstanbul’da geçiyor. 


Özellikle de filmin sonundaki Hitchcockvari tren sahneleri, yarattığı psikolojik ve dinamik gerilim ile filme önemli bir artı katıyor.

 


1. GOLDFINGER (1964 / Guy Hamilton)


Üçüncü Bond filmi, ileride serinin olmazsa olmazı olacak olan bir çok unsuru ilk kez beyazperdeye getiriyor. Goldfinger, bir anlamda seriyi gerçek anlamda başlatan filmdir. 


Yeterli miktarda mizah sosunun temposu hiç düşmeyen bir aksiyonla birleştiği; unutulmaz kötü adam Oddjob’ın gözüktüğü film, Bond kanonunun en önemli, en iyi yapıtı hala.




13 Ağustos 2021 Cuma


 

YARIM ASIRLIK SİNEMA HAZİNELERİ   

ALFABETİK SIRA İLE 1971’in EN İYİ 7 FİLMİ


LA CLASSE OPERAIA VA IN PARADISO (İŞÇİ SINIFI CENNETE GİDER) - İtalya


İşçi sınıfı sinemasının en iyi “auteur”lerinden olan İtalyan Elio Petri’nin başyapıtı. Kapitalizmin çarkları arasında ezilen işçilerin yaşamına hafif mizah soslu, çok sağlam bir dramatik bakış. Bence İtalyan sinemasının en iyi oyuncusu olan Gian Maria Volonte eşsiz bir portre çizmiş. Cannes en iyi film ve en iyi oyuncu ödülü başta olmak üzere bol ödüllü bir başyapıt.





DEVILS - İngiltere


Sıra dışı İngiliz yönetmen Ken Russell’dan sıra dışı bir yobazlık eleştirisi. 17. Yüzyıl Fransa’sında ülkeyi baskı altında tutan kilisenin eziyetleri. İnsanın insana Tanrı adına yaptığı zulmün sinemadaki en çarpıcı anlatımlarından biri. Müthiş finaliyle uzun süre hafızanızdan çıkmayacaktır.





DECAMERON - İtalya


Pier Paolo Pasolini, vatandaşı Boccaccio’nun erotik edebiyatın başyapıtlarından olan eserini (14. Yüzyıl Fransa’sında veba sırasında geçen) kendi eşsiz tarzında uyarlamış. Berlin’de Jüri Özel Ödülü almıştı.





DUEL - ABD


Steven Spielberg’ın geleceğin bir popüler sinema ustası olacağını gösteren ilk filmi. Aslında bir TV filmi. Neden peşine düştüğünü anlamadığı ve film boyunca sadece ellerini görebildiğimiz dengesiz bir kamyon şoförüyle yollarda bir ölüm kalım oyunu oynamak zorunda kalan sıradan adamın hikayesi.





THE FRENCH CONNECTION - ABD


William Friedkin’in özellikle araba takip sahneleri ile ünlü, polislerin uyuşturucu karteli  ile savaşını soluk soluğa ve gerçekçi bir şekilde aktaran macera filmi. En iyi film, en iyi yönetmen, en iyi oyuncu (Gene Hackman), en iyi senaryo ve en iyi kurgu gibi hemen tüm önemli Oscarları toplamış bir başyapıt. 





JOHNNY GOT HIS GUN - ABD


McCarthy dönemindeki komünist cadı avının mağduru olup, Hollywood’u terk etmek zorunda kalan usta senarist Dalton Trumbo’nun savaş-karşıtı filmi bu alanın başyapıtlarından. Savaşta bir çok uzvunun yanı sıra; konuşma, duyma ve görme yeteneğini de kaybeden çaresiz durumdaki askerin ibretlik öyküsü. Filmden kareler Metallica’nın “One” şarkısının klibinde de etkili bir şekilde kullanılmıştı. Cannes’da Jüri Özel Ödülü ve en iyi senaryo FIPRESCI ödülü aldı.





SACCO & VANZETTI - İtalya


Giuliiano Montaldo’nun solcu oldukları için işlemediği cinayetler üzerlerine yıkılarak idam edilen iki anarşist görüşlü işçinin etkileyici hikayesini anlattığı filmi. Gian Maria Volonte ve Richard Cucciolla’dan (Cannes en iyi aktör ödülü) tam bir oyunculuk gövde gösterisi. 


16 Temmuz 2021 Cuma

 




BLACK WIDOW (KARA DUL)


Black Widow, 2008’de Iron Man ile başlayan MARVEL SİNEMATİK EVRENİ’nin (MCU) 24. filmi. Filmi tam anlamıyla kavramak için en azından dört Avengers filmini ve son iki Kaptan Amerika filmini setretmiş olmalısınız.


Her ne kadar MCU Phase 4’un ilk filmi olsa da; kronolojik olarak Phase 3 döneminde geçiyor. C.America : Civil War ve Avengers : Infinity War filmleri arasında Black Widow’un firarda olduğu dönemde yaşadıklarını anlatıyor.


Black Widow, çizgi roman dünyasına Demir Adam’ın düşmanı bir Rus casusu olarak 1960 larda girdi. Yeni, modern versiyonu ise 1970’de bir Örümcek Adam hikayesinde gözüktü. İlginç bir dip not olarak Türkiye’de ilk görünümü de çizgi roman hayranlarının çok iyi bileceği Örümcek Adam Bilka yayınlarının tarihi 1 no.lu sayısında oldu (1983). Maceranın orijinali Marvel Team-Up 85’dir (1979). Yine ilginç bir tesadüf olarak bu macerada tanıdığımız dövüş ustası Shang-Chi’nin filmi de Eylül’de vizyona çıkacak.


Marvel, çizgi romanlarda Black Widow’un kocası olarak geçen Alexei’i (Red Guardian) hem babası yapmış; hem de aptallaştırarak filmin komedi unsuru haline getirmiş.


David Harbour bu rolün altından kalksa da, filmin en dramatik olması gereken anlarında yaptığı esprilerle filmin daha karanlık olması gereken tonunu değiştiriyor.


Küçük yaşta öksüz kalmış ya da bir şekilde ailelerinden koparılan kızların acımasızca içine atıldıkları kötücül bir organizasyonu ifşa eden bir film bu kadar hafif olmamalıydı.


Genelde mizah tonunu ve zamanlamasını çok iyi bulduğum Marvel Sinematik Evreni, özellikle böyle solo kahraman hikayelerinde mizah çıtasını yükseltiyor ama zaten ileride fedakarca ölümüne şahit olduğumuz kadın kahramanımızın trajik hikayesi daha dramatik bir şekilde işlenmeliydi.


Geçmişte geçtiği için kahramanımızın bu filmde ölmeyeceğini bildiğimiz için adeta 60 ların şiddet dolu çizgi filmlerinden kopup gelmişe benzeyen aksiyon sahneleri (kahramanımızın hiçbir süper gücü olamadığını hatırlatalım) filmin inandırıcılığını azaltıyor.


Filmin başlarında yüksek bir çatıdan bir düşüşü var ki, evlere seza. Anında ölmesi gerekirken, üstündeki tozu silkeleyip, yoluna devam ediyor. Bunlar bir MCU filmi için bile fazla. 


Oyunculuklar çok iyi ama senaryo nereye gideceğini bilmeyen bir Marvel dizi fragmanı gibi. Yönetmen bu senaryo çerçevesinde elinden geleni yapmış ama yapılmış olmak için yapılmış hissiyatı veren film, vasatı güçlükle aşabilen, Marvel çizgisinin altında bir film olmuş.


SinemaDem iyi seyirler diler.



30 Haziran 2021 Çarşamba

 

ÇEYREK ASIRLIK SİNEMA HAZİNELERİ   

ALFABETİK SIRA İLE 1996’ın EN İYİ 6 FİLMİ



CARLA’S SONG


Emekçi sinemasının yaşayan en büyük ustası İngiliz Ken Loach’un ABD’nin Orta Amerika’da CIA marifeti ile çevirdiği karanlık işlere romantizmi de atlamadan sağlam bir bakış atan filmi. 


Hem sağlam bir politik drama, hem de sıcak bir aşk hikayesi. Tabii klişe Hollywood tarzı bir mutlu son beklemeyin. 



EŞKIYA


Yavuz Turgul-Şener Şen işbirliğinin en başarılı örneği. İnsanları tekrar yerli filmlerle barıştıran çığır açıcı bir film. 


Kadrodaki iki şarkıcı hariç tam bir oyunculuk gösterisi. 


Eşkıya Baran’ın yarı fantastik öğelerle bezeli yürek burkan öyküsü aynı zamanda temposu, diyaloglarıyla Türk sinemasının başyapıtlarından bir filme konu oluyor.




FARGO


Coen biraderlerin (yakın tarihte bu filmden esinlenerek yapılan bir dizisi de olan) en iyi işlerinden biri. Hınzırca kara mizahı, insan açgözlülüğünün sınırsızlığını eğlenceli bir şekilde yansıtıyor. 


Bu yılın en iyi kadın oyuncu oscar’ını kazanan Joel Coen’in karısı Frances McDormand her zamanki kusursuz oyunculuğunu sergiliyor hamile şerif rolünde. En küçük roldeki oyuncu bile sırıtmıyor bu bıçak sırtı kara komedide.



SCREAM


Korku sinemasının büyük ustası Wes Craven’in tam artık formdan düştü denildiği noktada senarist Kevin Williamson’ın zeka fışkıran senaryosunun da etkisiyle yeniden dirildiği film. 


Korku sinemasının tüm klişelerine eğlenceli bir takla attıran film, eğlenceli olduğu kadar da korkutucu olmayı başarıyor. 


Daha sonra sonuncusu biraz zayıf kalan üç devam filmi daha yapıldı. Ayrıca televizyona da dizi olarak uyarlandı.



SOME MOTHER’S SON


İrlandalı yönetmen Jim Sheridan’ın İrlanda’nın baskı ve şiddetle örülü karanlık yakın tarihine bakışı. Gerçek olaylardan uyarlanan, sert bir film. 


1981’de IRA mensubu oğlunun cezaevinde yaptığı açlık grevi ile ve yetkililerle boğuşan çaresiz anneler rolünde Helen Mirren ve Fionula Flanagan’ın harikalar yarattığı, az bilinen bir cevher. 



STAR TREK : FIRST CONTACT


Star Trek : The Next Generation kadrosunun dört filminden en iyisi. 


Uzaylılarla ilk temasa tanık olmak üzere zamanda geriye giden kahramanlarımızın aksiyon ve mizah soslu macerası.


Filmin yönetmeni, dizide ikinci kaptan olan Kumandan Riker (Jonathan Frakes). 

James Cromwell uzaylılarla ilk teması sağlayan bilim adamı rolünde çok güçlü bir oyun veriyor. 


Star Trek kanonunun 30. Yılında vizyona çıktı. 






28 Mayıs 2021 Cuma

 

EN İYİ  STAR TREK  (UZAY YOLU)  FİLMLERİ


Tüm zamanların en etkili, en kalıcı, en kaliteli görsel sanat yaratılarından olan Star Trek’in (Uzay Yolu) yaratıcısı Gene Roddenberry’nin 100. Doğum yılını, orijinal serinin başlangıcının 55. Yılını kutluyoruz.


13 sinema filmi, 7 dizi (2’si devam eden), 2 çizgi dizi (1’si devam eden), çizgi romanlar, romanlar, vs. ile her iki yüzyılın pop kültür ikonu haline gelmiş bir epik destanının yaratıcısıydı Roddenberry.


*****


5. Star Trek VI : The Undiscovered Country - 1991


Efsanevi orijinal kadronun eksiksiz olarak yer aldığı son Star Trek filmi. Bir çok trekker (Star Trek hayranı) tarafından en iyi Star Trek filmi kabul edilen “Star Trek : Wrath of Khan”ın yönetmeni Nicholas Meyer ikinci ve son kez seriye başarılı bir dönüş yapıyor.

Felsefe ve maceranın at başı gittiği sürükleyici bir macera filmi yaratmayı başarıyor.


Christopher Plummer’ın unutulmaz Klingon portresi çarpıcı bir etki yaratıyor. 

Star Trek 25. Yaşında.



4. Star Trek - 2009


J.J.Abrams’ın vizyonuyla Star Trek’in yeni bir zaman çizgisinde yeni bir kadroyla (muhteşem Leonard Nimoy hariç) çektiği reboot filmi. Yeni üçlemenin ilki ve en iyisi.


Bu da bir zamanda yolculuk filmi. Aynı zamanda orijinal kadronun nasıl bir araya geldiğini ilk defa anlatan iyi bir orijin filmi. 

 


3. Star Trek : First Contact - 1996


Star Trek : New Generation kadrosunun en iyi filmi. Uzaylılarla ilk temasa tanık olmak üzere zamanda geriye giden kahramanlarımızın aksiyon ve mizah soslu macerası.


Filmin yönetmeni, kaptan yardımcısı meşhur 1 numara Riker (Jonathan Frakes). James Cromwell uzaylılarla ilk teması sağlayan bilim adamı rolünde çok güçlü bir oyun veriyor. 

Star Trek 30 yaşında.



2. Star Trek IV : The Voyage Home - 1986 


Orijinal kadronun zamanda 80 ler San Fransisco’suna döndüğü, serinin en eğlenceli filmi. Dizinin ruhunu mizah dozunu iyice artırmasına rağmen çok başarılı bir şekilde yakalayan filmin yönetmeni Mr. Spock’tan (Leonard Nimoy) başkası değil. 

Star Trek 20 yaşında.



1. Star Trek II : The Wrath of Khan – 1982


Yazımın başında belirttiğim gibi, 13 Star Trek filmi içinde en başarılısı. Yönetmen Nicholas Meyer, serinin ruhunu çok başarılı bir şekilde yakalamış. 


Efsanevi Mr. Spock, Kaptan Kirk ve Dr. Mc Coy kadrosunun karşısına, Star Trek evreninin belki de en karizmatik kötü adamı Khan’ı (Ricardo Montalban, aynı rolü 15 yıl önce dizide de oynamıştı) koymak çok iyi bir fikirdi.


Entelektüel ve müthiş finaline kadar temposu düşmeyen çok sürükleyici bir Star Trek macerası.






EN İYİ 9 KEDİ FİLMİ

  EN İYİ 9 KEDİ FİLMİ     9. THE CAT RETURNS              (Japonya - 2002)               Dünyanın en büyük animasyon ustası Hayao ...